23 Mayıs 2010 Pazar

nefes: vatan sağolsun (2009 - levent semerci)

filmin adı: nefes: vatan sağolsun
yönetmen: levent semerci
yapımcı
: murat akdilek, levent semerci
senaryo
: levent semerci, mehmet ilker altınay, hakan evrensel (güneydoğu'dan öyküler)
oyuncular: mete horozoğlu (mete yzbş.), ilker kızmaz (ilker çvş.), barış bağcı (barış astğm.)
yapım yılı, yeri: 2009, türkiye
dili: türkçe, kürtçe
süre
: 128 dk.
türü
: drama, savaş
ödüller
: altın bamya, 3. yeşilçam ödülleri (en iyi film, en iyi yeni film)

kuşkusuz, nefes: vatan sağolsun 2009'un üzerine en çok konuşulan türk filmiydi. konuyu iki farklı açıdan ele almakta fayda var: birincisi, genellikle yorumlarımıza konu edindiğimiz sinema estetiği ise ikincisi de elbette filmin teması olacak. filmin resmî tanıtımı şu şekilde: "2365 metre yükseklikteki Karabal Jandarma Karakolu'nu korumakla görevlendirilen bir yüzbaşı komutasındaki kırk askerin hikâyesidir."
sezar'ın hakkını sezar'a sözün başında teslim edelim: tsk filmleri hafızamız o şimdi asker, emret komutanım, hababam sınıfı askerde tarzı beterin beteri filmlerle dolu olduğu için nefes savaş/drama türünde türk sineması için iyi kötü bir dönüm noktasıdır.



film yayımlanmadan evvel, fragmanlarıyla full metal jacket'ı anımsamamıza sebep olmuştu. bu tespit hem doğru, hem de yanlış. görüntü açısından tadında bir esinlenme var elbet, fakat tematik olarak alâka kurmak mümkün değil. mete yüzbaşı'nın "ben bilmiyorum muyum sanıyorsun, savaşın böyle kazanılamayacağını," cümlesi gibi bir iki antimilitarist gönderme haricinde film kat'a savaş karşıtı bir propaganda değil. tabiî, en çok korktuğumuz şey de başımıza gelmiyor: birbirine göbek bağı olan militarizm ve milliyetçilik de yok filmde. yönetmen, ilk filmi olmasına rağmen, besbelli bu tuzaklara düşmemiş. zaten filmi üzerine konuşulmaya değer kılan temel unsur da bu denge.

genellikle kollektif unsurların anlatılmak istendiği modern savaş filmlerinde karakterlerin gereğinden fazla dramatize edilmesi, saving private ryan örneğinde olduğu gibi gerçekçiliği silip atmıştır. bu bağlamda filmde karakterlerin derinlemesine işlenmemiş olması müsbet bir nokta. yalnızca yüzbaşıya haddinden fazla abartılı ve süslü cümleler kurdurulmuş. izleyicinin karakterlerle kendisini özdeşleştirmesi, yerinde bir kararla, yakın çekim sahneler ve müzik aracılığıyla sağlanmış. burada durup, yönetmene bir methiye düzme ihtiyacı hissediyoruz: türk sinemasında pek de önemsenmeyen ya da becerilemeyen 'doğru' kamera açıları ve ışık ile anlatımı yönetmen pek çok yerde yakalamış. özellikle sıhhiye asteğmen ile yüzbaşının koğuşta profilden yüzyüze gösterildikleri sahne takdire şâyan.

mekân ve oyuncu seçimine de diyecek yok. sadece kimi teknik hatalar göze çarpıyor. filmin konu aldığı olayların 1993 senesinde geçtiği düşünüldüğünde, teröristlere m-16 kullandırılması, belki de silah ve mühimmat kaynağına gönderme yapma kaygısıyla göze alınmış bir hata. bunun yanında bir röle istasyonuna bu şekilde bir baskın değil de, istasyona zarar verme amaçlı vur-kaç saldırıları düzenlenir. baskın beklentisi olan bir yerde bu kadar çok asker koğuşta olmaz, sık değişen nöbet noktaları ile alan çembere alınır, vs. filmin mihenk taşı olma özelliği sebebiyle bu tür bir kaç eksikliği zevkle görmezden geliyoruz.

son olarak üzerinde durmak istediğimiz nokta, bu tür filmlerin olmazsa olmazı şehit-şehit ailesi mevzuu. yönetmen burada da hiç abartıya kaçmamış. olayın tartışılmaz dramatik yönü çok yerinde yazılmış telefon konuşmaları ile verilmiş. mizah da organ bağışı sahnesi, teknik liseli materyalist kıza yazılacak şiir gibi tebessüm yaratan sahneler ile gayet tadında eklenmiş.

nihayetinde söylenecek şey basit: tekerrüre kaçma pahasına, filmin bir mihenk taşı olma özelliğinin altını tekrar çizmek istiyoruz. yönetmenin ilk filmi olmasını da göz önünde bulundurularak, nefes: vatan sağolsun gerek tematik olarak, gerekse -ve bilhassa,- çekimler açısından son derece başarılı bir film.

Hiç yorum yok: