filmin adı: before the rain (aka. Пред дождот [pred dozhdot])
yönetmen: milčo mančevski
yapımcı: marc baschet
senaryo: milčo mančevski
oyuncular: katrin cartlidge (anne), rade serbedzija (aleksander)
yapım yılı, yeri: 1994, makedonya, ingiltere
dili: makedonca, ingilizce, arnavutça
süre: 113 dk.
türü: drama
ödüller: arjantin sinema eleştirmenleri birliği (en iyi yabancı film), david di donatello (özel ödül), guldbagge (en iyi yabancı film), independent spirit (en iyi yabancı film), stockholm film festivali (en iyi yönetmen ilk filmi), são paulo uluslararası film festivali (en iyi film izleyici ödülü), venedik film festivali (altın aslan)
peşinen dikte etmek gerek: bu filmi sûret-i kat'iyyetle izleyin! kurgu, senaryo, oyunculuk, müzik, vs. sinema ile alâkası adam sandler filmlerinden öteye giden herkes mančevski'in ilk filmine âşina olmalı. bu hararetli girişe sebebiyet veren unsurlar nelerdir? gelin, meraklısı ile bunlara değinelim.
makedonya bağımsızlığını kazandıktan sonra çekilen ilk makedon filmi olma özelliğini taşıyan film bu haliyle muhakkak balkan sinemasının incilerinden oluyor. sözcükler, yüzler ve resimler isimli üç bölüm mevzu' bahis. yönetmen eliptik tarzı benimserken, hâliyle hayatın kronolojik sırasını bozuyor ve nedensellik zinciri çat diye çatlıyor. bir çember mevzu'dur gidiyor fakat formal mantık ile bakıldığında çemberin ilk aklımıza getirdiği 'kısır döngü' ögesini bulamıyoruz. nedeni basit: çembere bir de 'yandan' bakmak lâzım! zaten esas anlatılmak istenen de bu değil mi? olmaması gereken yerde olan kişiler, olmaması gereken zamanda gerçekleşen olaylar; evet, bir çember var fakat kısır döngünün içinden kaçış mümkün.
zamansallığın kırılışını gösteren ve formal mantığı altüst eden sahneler sürüsüne bereket sanılmasın. arnavut kızın cenazesinin, cenazenin gerçekleşmesinden evvel (mi?) fotoğraflarda görüldüğü sahne zaman çemberin kırıldığı kaçış anlarının en belirgini: çembere 'yandan' bakmamız gereken an.
film boyunca arka planda topluluklar arası şiddeti izleriz. bu şiddet bir yandan makedon ve arnavutlar arası çatışma ile gösterilirken, bir yandan da medeniyetler çatışması (belki de birliği demek daha doğru) londra ve makedonya kırsalı arasındaki çelişkiler ile verilir. bir uçurum vardır fakat sanıldığı kadar derin değildir. köylülerin bir ellerinde kalaşnikof, bir ellerinde cep telefonu vardır. ortaçağdan kalma bir havada savaşa giderler ancak ayaklarında amerikan spor ayakkabıları vardır ve rap müzik dinlerler.
bu noktada altını çizmeden geçemeyeceğimiz iki sahne var ki muazzam. anne ve aleksander londra'da bir taksi içinde giderler ve biz taksinin camından modernitenin sembolü olarak londra semalarını izleriz. dikkat edilmesi gereken, bu manzara karşısında aleksander'in kayıtsızlığıdır. ikinci sahne ise yine aleksander'in makedonya'da köyüne giderken otobüsün camından izlenen makedonya kırsalıdır (o kırsal ki bir anadolu köyü deseniz, yüz kişinin doksandokuzu inanır). bu sefer aleksander konuştuğu kişiye handiyse hiç dönüp bakmayacaktır.
son olarak müziklere de değinmek, boynumuzun borcu; değil mi ki anastasia grubunun müziklerini kelimelerle ifade etmek zor. bırakın filmi izleyemeyi, sadece müzikleri dinlemek dahi kişinin tüylerini diken diken etmek için kâfi.
ne demiştik? bu filmi izleyin! çembere bir kez de yandan bakın ve siz de yönetmenle beraber 'zaman asla ölmez' deyin. daha söylenecek pek çok şey var fakat uzun lâfın kısası, bu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder