17 Mart 2010 Çarşamba

annie hall (1977 - woody allen)

filmin adı: annie hall
yönetmen: woody allen
yapımcılar: charles h. joffe, jack rollins
senaryo: woody allen, marshall brickman
oyuncular: woody allen (alvy singer), diane keaton (annie hall)
yapım yılı, yeri: 1977, abd
dili: ingilizce
süre: 93 dk.
türü: romantik komedi
ödüller: oscar (en iyi film, en iyi kadın oyuncu, en iyi yönetmen, en iyi senaryo), altın küre (en iyi kadın oyuncu), bafta (en iyi film)

ilk bir kaç yazı, ister istemez klâsik filmler üzerine olacak; hâliyle de genellikle müsbet fikirlerimizi sunmak boynumuzun borcu oluyor. sırası gelmişken şunu da belirtelim: bu filme olan şahsî ilgimizden dolayı, tahminen ilk ve son ‘magazin’ içerikli yazımız bu olacak. ikinci yazımız bir romantik komediye dâir olsun istedik ya akla ister istemez annie hall geliyor. woody allen’ın sevmeyeni de çoktur, o bakımdan bir küçük not ekleyelim: filmin, allen’ın kariyerinde bir mihenk taşı olması bir yana, 1977’den evvel çekmiş olduğu matrak (zany) filmlerinden de ayrılır. bu bakımdan, “allen’ı sevmeyen ölsün,” diyecek kadar ileri gitmesek de standart romantik komedi klişelerinden ayrılıp ilişkilere dâir çevrilen filmlere yepyeni ve saf bir boyut getiren; bununla da kalmayıp o dönemde –belki de hâlâ, romantik komedilerde alışık olmadığımız entelektüel dialoglar katan annie hall’u önermek handiyse bir mecburiyet.



pek çok filminde başrolde görmeye alıştığımız allen bir yana, diane keaton bu filmdeki oyunculuğu ile ‘âşık olunacak kadın’ imajını baştan yaratmıştır. akademi ödüllerine bayıldığımızdan değil, fakat keaton’ın bu rol ile en iyi kadın oyuncu ödülüne lâyık görülmüş olması oscar’lara karşı düşüncelerimizin olumlu yanını oluşturmaya bugün dahi devam eder. bir küçük ayrıntı daha verelim: bu filmde kıyafetlerini keaton kendisi seçmiştir ve gösterim sonrasında 70’lerin giyim kuşamında bir moda akımı kendine yer bulacaktır: ‘tarz-ı annie hall’.

film pek çok yerde allen ile keaton arasındaki çalkantılı ilişkiyi anlatan otobiyografik bir çalışma olarak tanımlanmışsa da allen bunu inatla reddetmiştir. ancak başlı başına filmin adı bile bize pek çok şey anlatmaktadır. diane keaton’ın gerçek adı diane hall'dur ve 'tesâdüfe' bakın ki arkadaşları kendisine annie derler.

filmin bahsine de kısaca değinelim. alvy (woody allen) ve annie (diane keaton) birbirlerini severler ancak zamanla birbirlerinden pek çok konuda farklı olduklarını anlar ve ayrılırlar. california’yı seven annie oraya bir adamın yanına taşınır, oradan nefret eden alvy ise new york’ta kalır. annie’yi hâlâ sevdiğini anlayan alvy, sevdiceğini iknâ etmeye çalışır ancak başarılı olamaz. filmin sonunda new york’ta tekrar yolları kesişen ve arkadaşça buluşan ikiliyi görürüz. finalde ise allen bize ilişkilerin ‘karmaşık’ yapısı hakkında bildiğimiz mizahıyla kısa bir nutuk verir. burada söylediklerini yazının sonuna saklayalım.

allen filmin gidişâtı içerisinde sık sık, devam eden sahne içerisinden direkt seyirciye hitâb eder zirâ seyircinin de aynı duyguları paylaştığını düşündüğünde izleyici ile yüz yüze olup hasbihâl etmek ister. woody allen filmi olur da ingmar bergman’a gönderme olmaz mı? elbet de olur. bergman’ın wild strawberries filminde kullandığı anlatı tekniği benzer şekilde karşımıza çıkar: alvy kendi çocukluğunun gösterildiği bir okul sahnesinde araya girer ve diaoglara müdâhil olur. yine bergman’ı hatırlatacak şekilde filmde müzik çok az fakat esaslıdır. bir noel melodisi, mozart’ın jüpiter senfonisi’nden (41. c major senfoni) bir molto allegro ve keaton’ın seslendirdiği iki şarkı. it had to be you ve seems like old times. lâmı cimi yok, özellikle seems like old times’ı söylerken keaton’ın oyunculuğunu hayran hayran seyretmemek elde değildir.

hepsi hoş, güzel de allen’ın bu ‘basit’, belki de arabesk senaryoda üzerine basmak istediği nokta nedir? buyrun kendisinden dinleyelim:

"...daha sonra vakit epey geç oldu ve ikimiz de gitmek zorunda kaldık ancak annie'yi tekrar görmek harikaydı ve onun ne kadar müthiş bir insan olduğunun ve sadece onu tanımanın bile ne kadar eğlenceli olduğunun farkına vardım. aklıma şu eski fıkra geldi: adamın biri psikiyatriste gider ve "doktor, kardeşim delirdi; kendini tavuk sanıyor," der. doktor da der ki "neden onu getirmediniz?" bunun üzerine adam, "isterdim, ama yumurtalara ihtiyacım var," der. evet, ben de ilişkiler hakkında artık aşağı yukarı böyle hissediyorum. bilirsiniz, tamamiyle mantıksız, çılgınca ve absürdler ancak sadece devam etmek zorundayız çünkü çoğumuzun yumurtalara ihtiyacı var."

Hiç yorum yok: